anneme ve babama
Ortaokul ikinci sınıftaydım. Müzik öğretmenim, kaybettiği annesiyle ilgili konuşuyordu. Anneler hakkında şunları diyordu: “Onlar bizim için bir sürü şey yapıyorlar; bize bakıyorlar, bulaşıkları yıkıyorlar, yemek yapıyorlar, çamaşırları yıkıyorlar…” Ben de, çok zekiyim ya hani, “Hayır öğretmenim, çamaşır ve bulaşığı makine yıkıyor, o bir şey yapmıyor,” demiştim.
Öğretmenim, masasından kalkıp benim olduğum yere doğru yürüdü. Elindeki kalemle kafama birkaç kere vurdu. O an çok kızmıştım, kırılmıştım. Yanlış bir şey söylememiştim ama hocanın söylediklerini doğru anlamamıştım. Ne çok sert vurmuştu ne de hiç vurmamıştı. Öyle bir vurmuştu ki, adeta “Bir gün belki anlarsın ne demek istediğimi” dercesine, şefkatiyle vurmuştu.
Müzik öğretmenimin kastettiği günler geldiği için mutluyum. Siz daha hayattayken bu günleri gördüğüm ve sizinle paylaşabildiğim için daha da mutluyum. Şimdi o anıları ve düşüncelerimi hatırladıkça, ne kadar ukala ve ne kadar saygısız olduğumu fark ediyorum.
Siz bana bütçenizi zorlayarak fedakarlıklar yaparken, ben ise en basit işlerinizle bile ilgilenmek istemedim, yardım etmek istemedim. Sizin sözünüzün altında kalmak istemedim.
Ekmeğimin, suyumun nereden geldiğini unutmuş bir halde; beni barındıran, koruyan ve kollayanlara cahillikle kafa tuttum. Kendimi unuttum, size karşı geldim.
Yıllarca, hatta hayatımın son yıllarına kadar şöyle düşünüyordum sizin için: “Beni onlar doğurmuş, ben mi onlara sordum beni dünyaya getirirken? Tabii ki bana bakacaklar. Tabii ki bana barınak, yemek, kıyafet, para ve eşya vermek zorundalar.”
Size layık bir evlat olamadığımı üzüntüyle fark ediyorum. Bunun için sizden özür diliyorum.
Beynin bildiği, inkâr edilemeyecek doğrular vardır elbette. Ama kalbin doğrularını bilmediği her gün, her an; beynin doğruları yanlış olacaktır, eksik kalacaktır. Sizi artık sadece beynimle değil, kalbimle de görüyorum. Sizi artık sadece beynimle değil, kalbimle de seviyorum.
Önümüzdeki yılın her gününü, önümdeki ömrün her anını sizi severek, size saygıda kusur etmeyerek ve size minnetle geçireceğim. Hiçbir zorunluluğunuz olmadığı halde bana bu kadar şey verdiğiniz için, hiçbir zorunluluğunuz olmadığı halde benim için bu kadar şey yaptığınız için size teşekkür ediyorum. Size karşı içimde sevgiden başka hiçbir şey taşımak istemiyorum. Bembeyaz, lekesiz sevgiden başka… Sizin benim için yaptıklarınızın karşılığını ödeyemeyeceğim, biliyorum; ancak bu, beni elimden geleni yapmaktan alıkoymayacak.
Bir insan, onu yaratana borcunu ödeyemez.
Alabildiği kadar için, verildiği kadar için ancak şükredebilir.
Alamadığı ve verilmeyen için de şükreder.
Bir insan yaratanını,
hem ona verdiği şeyler için hem de vermediği şeyler için sever.
Bir insan yaratanını,
ondan aldıkları için de sever.
Sevgi lekesizleştikçe,
anne, baba yaratıcı olur.
Sevgi lekesizleştikçe,
yaratıcı hayat olur.
Sevgi lekesizleştikçe,
her şey bir olur.