Gece Yolculuğu

Yutulmayan Lokma

Evinden uzakta bir yerde bir grubun içindeydi.

Grup dışarıda akşam yemeği yemek istedi. Grup liderinin öncülüğünde bir araç ile gitmeye karar verdiler.

Cüzdanı yanında değildi. Odasına gitti, onlara katılmadan önce kimliğini bulmak istiyordu. Askıdaki birçok ceketin cebini karıştırdı. Cüzdanını aradığı yerde bulamıyordu. Paniklemeye başladı. Geç kalacaktı. O arada diğerlerini dışarıdaki araca yönlendiriyordu. Sonunda kendi cüzdanının kendi cebinde olduğunu fark etti. Dışarıya doğru yöneldi.

Araç, grup ile birlikte hareket etmeye başlamıştı. Onu geride bırakmışlardı. Cüzdan arayışı onu geride bırakmıştı. Peşlerinden koşmaya başladı.

Bilmediği bir yerdeydi. Telefon ile iletişimin zorlu ve kısıtlı olduğu bir yerdi. Onları gözden kaçırmak istemiyordu. Çaresiz kalacaktı. Koşmaya devam etti.

Onları takip etmek, yakalamak gittikçe zorlaşıyordu. Bir ara onları gözden kaybetti. Onlardan tamamen koptuğunu düşündü.

Araç, işlek bir yolun diğer tarafında göründü tekrar. Araçtakiler de onu gördüler. Yoldaki diğer araçların ve insanların geçmesine müsaade etmek istediler. O arada kendi aracı yine hareket etmeye başladı. Bu sefer demirlerinden yakaladı. Araç durmuyordu; kenarından aracın içine, diğerlerinin yardımı olmadan, tırmandı. Sonunda aracın içinde diğerleri ile beraberdi.

Birlikte yemek yiyorlardı. Bir süre sesini çıkarmadı. Diğerleriyle yemeği sessizce yemeye devam etti.

Grup lideri tam karşısında oturuyordu. Ona doğru aniden:

Bunu nasıl yaparsın? Bana bunu nasıl yaparsın? Beni geride nasıl bırakırsın, gruptaki herhangi birini geride nasıl bırakabilirsin? Sen grup liderisin. Ben salak olabilirim ama sen grup liderisin grup.

diyerek çıkıştı. Çok kızmıştı. Öfkesini içinde taşıyamamıştı artık.

Konuştuğu sırada diğer hiç kimse konuşmamıştı. Müdahale etmemişti, tepki vermemişti, bir şey söylememişti. Konuşması bittiğinde ağzı yemek doluydu. Yutamıyordu. Nefes alması zorlaşıyordu.

Diğerlerinin tepkisiz kalması, ona müsaade etmiş olmaları onu iyi hissettirdi. Rahatlamıştı. Ayağa kalktı. Lokmayı da ağzından çıkardı. Daha da rahatladı.

Yürümeye başladı.


Yıkılan Bina

Bir yere gitmeye çalışıyorum. Bilmediğim ama onun bildiği bir yer.

Bana o yeri tarif ediyor, ancak tam olarak anlayamıyorum. Birkaç farklı şekilde anlatıyor. Tamamen yabancı olduğum bir yer, anlayamıyorum.

Anlayabilmek için bildiğim bir başlangıç noktasından başlamasını istiyorum. O anlatıyor, anlatmaya devam ediyor. Anlaşmakta, ortak bir nokta bulmakta zorlaniyoruz. Sonunda sokağın başında, benim de bildiğim bir yer söylüyor. O noktadan itibaren yönlendirme başlıyor.

Oraya gidiyoruz. Yüksek bir bina. İçerisine giriyoruz. Dışarıda rüzgar esiyor. Henüz alt katlardayız. Bu binanın üst katlarına gitmeye başladığımızda dışarıdaki rüzgarın bu binayı sallayabileceğini paylaşıyorum. Tedirgin oluyorum.

Fazla zaman geçmiyor, bir sallantı başlıyor. Bekliyoruz. Devasa binanın üzerimizdeki kısmı sakince kenara devriliyor. Kendimizi korumak için çökmeyi öneriyorum, o bir şey olmayacağını biliyormuşçasına hiç oralı olmuyor.

Hiç bir yerimiz kanamıyor, üzerimize bir toz bile gelmiyor.

Enkaz alanından ayrılıyoruz.


Kırılan Ayna

Biriyle aynı evin içindeyiz, evi paylaşıyoruz.

Ben onun odasında duş alıyorum. Duştan çıktığım an, tam karşımda küçük, dizlerime kadar olan bir ayna görüyorum. Ayna, duş alma hareketim ile bir sarsıntı yaşamış olmalı ki yavaşça yüz üstü düşüyor.

O kadar yavaş düşüyor ki, kendini yere bırakmış gibiydi. Kirilmadigini umuyorum. Aynayı kaldırdığımda önce kırılmadığını düşünsem de iyice incelediğimde bazı kısımlarının kırıldığını görüyorum. Bu ayna benim değil. Bunun bayağı çok maliyetli bir şeye dönüşeceğini anlıyorum. İçimde bir huzursuzluk oluşuyor.

Daha sonra aynanın sahibi ile konuşuyorum. Aynanın sahibi, bana yakın olduğunu dusundugum kadar yakın olmadığını fark ediyorum. Yanında bir kadın var. Talepkar, anlayışsız, ciddiyetsiz tutumları beni gerçekten huzursuz ediyor, çaresiz bırakıyor.

Bu kırılan ayna olayı, evin içerisinde bazı değişiklikler yapmak istememe sebep oluyor. Evin içerisinde çok eskilerden kalan küflenmiş ekmekler, işe yaramayacak, anlamı olmayan şeyler olduğunu fark ediyorum. Bunlardan kurtulmak istiyorum.

Bu kişi ile odasının bir kısmını ortak kullandığımızı fark ediyorum. Mesela ben kendi kıyafetlerimi onun odasındaki dolapta tutuyorum. Odalarımızı tamamıyla ayırabileceğimizi öneriyorum.

Diğer taraf pek yardımcı olmuyor, bu durumdan hoşnut değil, benim için bunu daha da zorlaştırmak istediğini seziyorum. Ancak kararlıyım, bu yönde adımlar atacağim.

Arayışlara başlıyorum.


Uçan Yılanlar

Bir su birikintisindeydi.

Suyun içine düşmeden hareket edebilmek için kayaları kullanıyordu. Kayalar, suyun üzerinde dolaşmasını sağlıyordu.

Zamanla su alandan çekildi. Neredeyse tamamen kuruyacaktı. Kayalar ise hâlâ oldukları yerlerdeydi. Ancak artık sadece güvenli yüzeyleri değil, bilinmeyen alt tarafları da görünmeye başladı.

Kayaların altlarından, arkalarından siyah yılanlar belirmeye başladı. Ne su ne de kayalar yılanları saklayamayacaktı.

Başka bir yerdeydi şimdi.

Klozetin üzerinde oturuyordu. Aynı yılanlar banyonun zemininde belirmeye başladı.

Kapı açık kalmış olmalı; küçük bir çocuk oraya girdi. Yılanları gördü. Klozette oturan kişi panik oldu, çocuğa bir şey olacak diye korktu. Ancak klozetten kalkamıyordu.

Başka bir büyüğe seslendi. O büyük, küçük çocuğu korumaya geldiği sırada, küçük çocuk zararlı görünen yılanlarla oynamaya başlamıştı bile.

Yılanlar kelebek olup uçuyordu.