Üç Şarkılık Yolum
Kulaklığı taktım, çantayı omzuma attım, kapıyı kapıtıp çıkıyorum. Yurdun çıkışına doğru yürürken koridordaki boy aynasında kendime bakıyorum. Eh fena değilim. Hemen onun üstünde 08:45 olan digital saate bakıyorum. Geç kalmamışım tam zamanında. Anahtarı resepsiyona bırakıp çıkıyorum. Gözüme çarpan park edilmiş bisikletler, arabalar ve ortalıkta uzanmış kedilere bakıp yürümeye devam ediyorum. Yokuş aşağı iniyorum biraz sonra, kaldırımda yürümek hoşuma gitmiyor karşıya geçmem gerekiyor. Ama araba geliyorsa duyamayacağımdan dönüp bakıyorum, henüz ölmek istemiyorum sanırım. Bazen zararsız evsizlerin bulunduğu çöp konteynırının yanından geçiyorum. Yokuş nedeniyle hızlanmışım biraz, müzikten dolayı da olabilir. Birazdan önceki günlerde zaman kaybına neden olan 3-4-5 üçgeni olan yol köşesine yaklaşıyorum. Artık 5’lik kenarı seçmekte sakınca görmüyorum. En başlarda yanlış mı olur diye pek heveslenmemiştim. Artık düzlükteyim, üniversiteye giden iki yönlü ana yoldayım, arabaların çoğunluğu üniversite yönüne giderken ben tersi yöne gidiyorum. 3-4-5 üçgeni olan kısımdaki trafik lambasından dolayı araba kuyruğunun oluştuğu günler oluyor. Arabadaki insanlarla göz göze gelmeye zorluyorum kendimi, yere bakmamaya çalışıyorum. Sonra yeniliyorum kendime, önüme bakıyorum ufak çukurları atlıyorum, biraz daha ilerdeki yol durumunu aklıma kazıyıp yine arabalardaki insanlara odaklanıyorum. Bakıyorum ama görmüyorum. Zaten bir daha hiç görmeyeceğim diyorum kendi kendime. Kaldırım ve yol arasında 5 parmaklık bir yükseklik var. Kaldırımın yola en yakın olduğu kısımda yürüyorum. Arabalara ters istikamette. Yani doğru tarafta, gelen arabayı görebileceğim yönde. Kendi kendime cesaret örneği sergiliyorum, arabadakiler mühtemelen salak olduğumu düşünürken. Ama olay tam olarak bu da değil, kaldırımı kullanan bisikletli bireylere de yol vermiş oluyorum. Devam ediyorum, ilk günlerde çok uzun gelen yol şimdilerde biraz daha kısa geliyor. Müzik dinlediğim için mi acaba. Trafik ışıklarının bulunduğu yola geliyorum. İki yolun kesiştiği ortada kavşak veya benzeri bir şeyin olmadığı yere. Yayalar için kırmızı ışık yanıyor. Yanımda ve karşıda bir kaç kişi daha var, bekliyorlar. Yola bakıyorum gelen araba yok, diğer tarafa bakıyorum boş. Baksen diyorum olum yol yine boş, bunlar bekliyor. Daha önceden bir kaç kere “kırmızı ışıkta geçtiğini polis görürse ceza yazar” şeklinde duyduğum uyarıya rağmen geçiyorum. Yol boş olum arabalar gelmiyor işte neyi bekliyoruz. Aklım almıyor, kabullenemiyorum, salak gibi hissediyorum ve dayanamıyorum, geçiyorum. Polis yine görmedi heralde, yırttım diye düşünürken otobüs durağının bulunduğu kısımdan geçiyorum. Bir kaç kişi oturuyor, bir kaç kişi ayakta. Bir kaç kişi de az ötede duruyor, az ötede bekliyor, az ötede sigara içiyor. Sürüden ayrılmış koyun gibi. Devam ediyorum kaldırım biraz genişliyor, kaldırıma park edilmiş bir kaç arabanın kenarından geçiyorum. Biraz daha ilerde köşede bulunan kozmetik ürünler satan bir mağazaya yaklaşıyorum. Bir gün buraya girip bir şeyler almam gerekiyor diye düşünüyorum, bu kaçıncı kez acaba, henüz çok acil değil heralde. Ana yola yetiştim. Yine kırmızı ışığa denk geldim. Kavşağı bulunmayan daha büyük iki yolun, üstelik birinin üzerinden tramvay geçiyor, bulunduğu kalabalık noktadayım. Sol tarafıma bakıyorum, hala ismini telaffüz edemediğim tramvay durağına bakıyorum, güneşin doğduğu tarafa. Gözlerim kamaşıyor. Acaba diğer stajyerlerden birini görür müyüm diye gözüm dolanıyor. Yayalar için yeşil ışığın sesini duyuyorum, ortadaki tramvay yolundan önceki ilk yolu geçiyorum, kırmızı ışıkta duran arabalardan insanların beni izliyor düşüncesiyle. Tramvay yolunda duraksıyorum, sağa sola bakıyor gibi yapıyorum ama alıştım, onlar da yayaya yeşil olduğunda gelmiyor. Son düzlükteyim, diğer yollardan gelen arabalar, yayalar için yeşil yandığı için beyaz çizgilere yetişmeden duruyorlar, henüz durmayanların da duracağından artık emin olduğum için yol benim ulan bekleyeceksiniz fikriyle bitiriyorum yolu. Tam bittiği noktada bisiklet yoluna denk geliyorum. Bu sefer ben bekliyorum ışık olmadığı halde. Acaba gelen giden bisiklet var mı diye, yoksa tek adımda orayı da geçiyorum. Neredeyse içine gireceğim binaya yaklaşırken şarkılarım bitmiş oluyor, kulaklığı çıkarıyorum.
Kulaklığı taktım, çantayı omzuma attım, kapıyı kapıtıp çıkıyorum. Binadan çıkmadan önce kenardaki postalar gözümü çarpıyor. Bana bir şey gelmez diye kontrol etmeden çıkıyorum. Yolun yarısından fazlasını kaplayan arabaların bitişik olduğu kaldırımdan yürüyorum. Yürüyüş yoluna çıkıyorum. Araç olmayacağı için daha güvenli olacağını düşünüyorum, sonra yanımdan motosiklet geçiyor. İnsanlara çarpmamak için yolun en kenarına geçiyorum. Çantamdan cüzdanımı, ordan da banka kartımı çıkıyorum. Yaklaştığım bankamatikten harçlığımı alıp yoluma devam ediyorum. Birazdan metrobüse giden altgeçide inmek için yürüyen merdivene basıyorum. Yürüyen merdivenden adım atarak aşağı inmek istiyorum, sabah yeni uyanmışım çok enerjiğim. Ancak sol tarafta duran bir insan yüzünden vazgeçiyorum. Yerimde bekliyorum, belki de ben yanlış yapıyorum, normal merdivenden mi insem acaba diye düşünürken turnikeleri geçiyorum. Bu sefer yürüyen merdivende biraz boşluk yakalayıp yürümeyi beceriyorum. Durağın en sonuna kadar yürüyorum. Durakta çok fazla insan yok. İlk metrobüs geliyor, çok dolu. İkinci metrobüsün denk geleceği noktaya yöneliyorum. Bekliyorum. Bir kaç tane geliyor, çok dolu. Bir kaç kişi içeridekileri zorlayarak binmeyi beceriyor. Beklemeye devam ediyorum. Bu kadar insan nereye gidiyor diye düşünüyorum. Elinde sigarası, durakta içen insanlar görüyorum. Onlar da düşünceli. Acaba benimle aynı şeyi mi düşünüyorlar. Art arta gelen metrobüsler beni büyülüyor, ne kadar da çoklar. Ama içleri insan dolu. Yetmiyorlar. Bu kadar insan bu eziyeti her gün çekmeyi neden kabul ediyor diye düşünüyorum. Bir çözümü var mı acaba? Mutlaka olmalı. Ama demek oluyor ki çok acil bir durum değil. İnsanlar bu şekilde devam ediyor. Biraz sonra ufak bir boşluk görüyorum. Ben de biniyorum, kapı girişinde bekliyorum. Yüzüm dışarı bakıyor. Kapının demirlerini tutuyorum. Metrobüs dışında kalanları unutuyorum. Benim sorunum olmaktan çıkıyor. Metrobüs içerisinde hayatta kalmaya çalışıyorum. Her durakta kapı bir kere daha beni kendime getiriyor, biraz daha uyanıyorum. İlerledikçe havaalanının olduğu bölgeye yaklaşıyoruz, pür dikkat dışarı gökyüzüne bakıyorum. Bir tanesinin kalkışını daha yakından görürüm belki diye. Onlar da büyük araçlar, onlar da beni büyülüyor. Göremiyorum. Trafikteki arabalara bakıyorum, acaba onlar mı daha hızlı gidiyor kendine ait yolu olan metrobüs mü? Bir kaç durak sonrasında aynı arabaları tekrar görüyorum. Sanırım pek farkı yok. Yolum daha uzun sürüyor, bunu bildiğimden üç şarkılık listemi döngüye almıştım. Kaçınca döngüde olduğumu hatırlamıyorum. İniyorum metrobüsten. Kalabalığa karışıyorum. Okulun servisini kaçırmayayım diye biraz hızlanıyorum. Ben oraya yetiştikten sonra geliyor bir tanesi biniyorum, oturuyorum en arkada. Biraz sonra okula doğru yol alıyor. Okul servisi işinden sorumlu olanlardan ne kadar nefret ettiğimi hatırlıyorum. Parası en az olan, ama en acımasızca harcayan insan grubundan, öğrenciden daha fazla para kazanmak için her türlü pisliği yapan insanlar. Okula yaklaşıyoruz birazdan, günler geçtikçe okulumu artık sevmediğimi, düşüncelerimin tersi yönde ilerlediğini fark ediyorum. Bitirip geri dönmemek üzere ayrılmak istiyorum. Moralim bozuluyor, şarkıları kirlettiğimi düşünüyorum, çıkarıyorum kulaklığı.